İşitme Yetersizliğine Bağlı Dil ve Konuşma Bozukluklar

İşitme yetersizliği, tedavi ya da eğitimsel düzeyde iletişim bozuklukları yaratacak boyutlardaki işitme kaybı olarak tanımlanabilir (Rodda ve Grove, 1987).

İşitme Yetersizliğine Bağlı Dil ve Konuşma Bozukluklar
İşitme yetersizliği yetersizliğin kaynağına göre sınıflanmaktadır. Başka deyişle, işitme kayıpları dış, orta, iç kulakta ya da işitme sinirlerinde ortaya çıkmasına göre çeşitli isimler alır:

İletim tip kayıp, dış kulak yolu, kulak zarı ve orta kulakta ortaya çıkarak sesin normal şiddette iletilmesini engelleyen kayıplardır. Duyu-sinirsel tip kayıplar, iç kulaktaki duyu hücrelerinin veya işitme sinirinin zarar görmesi sonucu oluşan kayıplardır. Mikst tip kayıp ise iletim ve duyu-sinirsel kaybı içeren kayıplardır (Turan, 2005). Bu çocukların dil ve konuşma becerilerine bakıldığında, işitme yetersizliğinin derecesi ve tipine göre bu becerilerin farklılaştığı ifade edilebilir.

İşitme yetersizliğinin neden olduğu dil ve konuşma sorunları birincil veya ikincil sorunlar olarak ayrılabilir. Birincil sorunlar işitsel algılamanın bozulmasına bağlı olanlardır; ikincil sorunlar ise ifadeye yönelik olarak ortaya çıkar. Kısmen ya da tam işitme yetersizliği olan bireylerde birincil ve ikincil belirtilerin nasıl bir dizge oluşturacağı işitme kaybının ne zaman olduğuna, işitme kaybının tipi ve derecesine, vakanın zeka ve motivasyonuna, çevresindeki konuşma ortamının niteliğine, konuşmayı kullanması için gereken yönteme göre değişir. İkincil sorunlar çocuğun hiç konuşamamasından bozuk konuşmasına kadar geniş bir yelpaze içinde yer alır. Bu sorunların bir kısmı konuşurken kendi konuşmasıyla ilgili geri dönüt alamamasından kaynaklanır (Korkmaz, 2005). Örneğin, özellikle ileri ve hatta orta-ileri düzey kayıplarda /b/ ve /d/ gibi seslere kıyasla, /s/ ve /ş/ gibi sürtünmeli seslerde geri dönüt azdır. Bu nedenle çocuk bu sesleri uygun şekilde sesletemeyebilir, bu sesleri içeren sözcükleri anlamayabilir ya da yazarken bu seslerde hata yapabilir. Bunun yanında engelin şiddetine bağlı olarak konuşmaya genellikle genizsi bir ton da eşlik edebilir.

İşitme yetersizliğinde sadece ifade edici dilde değil alıcı dilde de sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu ileride okuma-yazmayı öğrenme sürecini de olumsuz etkilemektedir. Sözcük sonundaki ünsüzler atılabilir (kitap?kita). Konuşma tekdüzedir (Korkmaz, 2005).

İşitme yetersizliği dilin tüm boyutlarında etkiye sahiptir: Sözdizim, biçimbilgisi boyutunda, kısa sözce kullanımı; bazı cümle kalıplarının daha sık kullanımı; karmaşık dilbilgisel yapıların daha az kullanımı; edat, yardımcı fiillerin ve bağlaçların seyrek kullanımı ve hatalı dilbilgisel kullanımlar gibi sorunlar göze çarpmaktadır. Anlam boyutunda, sözcük dağarcığının sınırlılığı; mecazi anlamları, özdeyişleri ve temsili anlatımları; benzetmeleri anlamada ve kullanımında sınırlılık; çift anlamlı sözcükleri anlamada güçlük gibi problemler öne çıkmaktadır. Kullanım boyutunda ise özellikle okul öncesi dönemde iletişim başlatma ve sürdürme stratejilerinde; yaptırım, rica gibi kullanımlarda sınırlılık; sohbetin konusunu değiştirme ya da sona erdirme gibi ve iletişimi onarma gibi konularda bilgi ve becerilerde sınırlılık göze çarpar (Turan, 2005). Sesbilgisel (fonolojik) açıdan bakıldığında, işitme yetersizliği olan bebekler babıldama dönemine kadar (4-5 ay) işiten bebeklerle benzer gelişme göstermekte, ancak bu dönemden sonra işitme yetersizliği olan bebeklerin babıldamalarının azaldığı bilinmektedir. İşitmeye yetersizliği yaşayan çocukların dil gelişimlerinde gecikmelere ve aksamalar olsa da Turan’a (2005) göre bu çocukların dil gelişimi yine de normal dil gelişim sırasını takip etmektedir. Sesbilgisel gelişimde de işitme yetersizliği olan çocuklar normal çocuklarla aynı sesbilgisel kuralları –daha yavaş olarak- öğrenmektedir, ancak daha fazla ses hataları yapmaktadırlar. İşitme yetersizliğinde anlaşılabilirlik önemli bir sorundur. İşitme yetersizliğinin derecesi arttıkça anlaşılabilirlik de azalmakla birlikte, Çeliker ve Ege (2005) anlaşılabilirlikte en belirleyici faktörün işitme kaybının değil, çocuğun artikülasyon becerilerinin olduğunu belirlemişlerdir (Akt: Ege, 2006). Terapide başlıca 3 eğitimsel yaklaşım vardır. Oral Yaklaşım, tüm iletişim yaklaşımı, çiftdil-çiftkültür yaklaşımı. Oral yaklaşım, öğrenci işitsel dünyada belli bir fonksiyona sahipse konuşmayı bir gereklilik olarak değerlendirir. Özellikle vurgulanan işitme cihazlarına, işitsel eğitime, dudak okumaya, teknolojik araçların kullanımına ve hepsinden önemlisi konuşmayadır. Tüm iletişim yaklaşımı (total communication approach), konuşmayı ve sözcük sırasında işaretleri ve parmak işaretleriyle el iletişimini simultane olarak kullanır. Bu yaklaşım son yıllarda çeşitli şekillerde sıkça kullanılmaktadır. Çiftdil-çiftkültür yaklaşımda ise işitme yetersizliğine, bir yetersizlik olarak değil, kültürel ve dilbilgisel farklılık olarak bakılır. Bundan dolayı öğretim dili olarak işaret dili kullanılır (Heward, 2009). İşaret dili sözel dille benzer aşamalardan geçilerek öğrenilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, asıl önemli olan, hangi dil edinilirse edinilsin dilin erken edinilmeye başlanmasının yararıdır (Ege, 2006).

*Cangi, M. E. (2011). Dil ve Konuşma Bozuklukları, Özel Eğitim, Ed: Barut, Y. İstanbul: Lisans Yayıncılık

Online Terapi

Türkiye'nin neresinde olursanız olun terapistlerimiz online terapi ile bir tık uzağınızda.

Detaylı Bilgi
HIZLI ERİŞİM
ZAMAN ESNEKLİĞİ
MEKAN ESNEKLİĞİ
BİREYE ÖZGÜ YAKLAŞIMLAR
TERAPİ HİZMETLERİNİN DEVAMLILIĞI